22 Mayıs 2011 Pazar

Veciz Sözler

"Batan gemiyi farelerden önce sözcükler terk eder"

"O günkü sözcük 'liman'dı. Bir Ankaralı için şarkılardan öteye gidemeyecek bir sözcük. Bizimki, limandan türlü türlü yolcu ve yükle ayrılan gemilere el sallayan bir alay insanın arasından çıkmış ve şöyle demişti: 'Liman bazı kadınlar için bir erkek ismidir.' "

"Birbirlerine durmadan 'canım, yavrum, bebeğim, güzelim, sevgilim, aşkım' diye seslenen bir çifte ne kadar yaklaşabilir ne kadar yakın olabilirsiniz? Sevgililerin üçüncü şahıslar için, geniş bir araziyi dikenli telle çeviren, sonra da bir sürü eli silahlı adam yerleştiren çokuluslu bir şirketten ne farkı var?"

"Yaşamak istiyorsan beklemesini bileceksin."

"...... girdiği her ilişkide yalnız kalmayı ve mağdur olmayı beceriyordu. İki kişiden en hassası, en kırılganı hep o oluyordu. Bu konuda çok başarılıydı. Ruh dünyasını ayaklarının altından bir halıyı çekip alır gibi alacak ve onu başka bir dünyaya kıç üstü düşürecek biri çıkmamıştı."

"Aşk konuşturur insanı. Veciz Sözler'e katılanlardan hiçbiri söylemedi ama aşk gevezeliktir. İnsan aşık olduğu insanı öpmek, okşamak, ona sarılmak, onunla sevişmek ister; makul istekler! Ama hepsinden önce onun hakkında başkalarıyla konuşmak, onu başkalarına anlatmak ister. Aşk aslında kendini biraz da böyle eder.
Açın bir ansiklopedik sözlüğü, 'konuşma' ile 'konut dokunulmazlığı' maddeleri arasında ne yazıyor: 'konuşma isteği sendromu: aşkı patolojik bir durum olarak ele alan kurama göre, aşkın ilk (gelişme) evresine koşut yaşanan, beynin konuşma bölgesinin aşırı etkinleştirilmesiyle kendini belli eden belirtiler bütünü.' "

"Anlatmak, anlatılan her ne olursa olsun, neşeli, aydınlık bir eylemdir.
"Anlatmak ateşe bakmak gibidir, gamı kederi alır"

"Edebiyatla hayat takım kurup futbol maçı yapsalar, hayat üç çeker edebiyata!"

"Aynı şeyi düşünmekten aşınır akıl"

"...... aşık oldu, ama 'aşık oldum' demek bir şeyin olduğu değil olacağı anlamına gelir, sözcükler duygulardan hızlıdır, sözcükler yaşantılardan da hızlıdır..."

"...... biliyor musun ki ben sana aşık oldum ve havadaki oksijeni alıp hiç de karmaşık olmayan yarı kimyasal yarı zihinsel bir süreçten sonra havaya sözcük veren bir bitkiye dönüştüm." ("yuh" diyorum ben buna)

"Yalnızca varlığının, nefis, hassas bir mekanizma olan çenesinin değil, yalnızca varlığının hoşa gidebileceğini anlamıyordu bizim salak! Onun için varsa yoksa konuşmak, ruhunu döküp saçmak, varsa yoksa sözcükler..."

"Bir öğleden sonra sahilde oturmuş kitap okurken koşarak önümden geçtiğini gördüm, biraz ileride durup geri döndü ve 'biliyor musun,' dedi nefes nefese, 'Emre'nin ayağına denizkestanesi battı!' 'Öyle mi!' dedim, onun hoşuna gideceğini düşündüğüm şaşkın bir yüz ifadesi takınarak, 'Peki şimdi nerede?' 'Ayağında!' diye bağırdı çın çın, sonra da yine koşarak uzaklaştı. Ah, öznelerin farklılığı öldürecek beni. O zaman çok güldürmüştü ama şimdi öldürecek. Herkesin cümlesi aynı bile olsa öznesi farklı. Ve gramer hiçbir işe yaramıyor. Gravyer bile daha iyi olabilir. Demek istediğim özne hiçbir zaman ben olamadım. Özne hep bir denizkestanesiydi."

Barış Bıçakçı
2002

Bizim Büyük Çaresizliğimiz

"Neden bir de rüya görürüz? Her şey olup bittikten sonra neden bir de rüya görürüz? Karmaşanın, keşmekeşin, hayatın yorucu zenginliğinin içinde eksik kalan nedir ki, uykunun kuytusunda ille de tamamlanması gerekir? Rüyamızda, birbiriyle ilgisiz gibi görünen ayrıntıları bilincimiz önden gürültülü bir lolomotif gibi çekip bir yere, örneğin bir anlama mı götürür? Yoksa o ayrıntılar bilincimizin balonuna batan iğneler midir?"

"Seninle ben Çetin, gücümüzü, güzelliğimizi, canlılığımızı küçük yaşantıları sabırla tekrar etmekten alıyoruz........
........Hayat tekrardan ibarettir çünkü. Hayatın gücü tekrarın gücüdür. Günlerin, ayların, mevsimlerin gücü. Dinlere ne demeli? Hindu'nun mantrasını tekrar etmesi, Müslüman'ın tespih çekmesi ve senin 'Yemek güzel olmuş mu?' diye sorman..."

"hareket etmezsen acı üzerinde birikir"

"Allahım ne kadar mutluyduk! Birbirimizden öyle gördüğümüz için sanırım, pisboğaz olmayan insanlara ikimiz de pek ısınamıyorduk, pisboğazlık bizce önemli bir meziyetti."

"Birine aşık olunca, ömrün boyunca onu aramışsın da sonunda bulmuşsun gibi, geçmişini tekrar kurgularsın. Basit tesadüfler aşkın ilahi gücünün işaretleri olur çıkar."

"Canlılığın ilk ve temel aşamasının, bir 'iç' ve 'dış' yaratan, böylece kendisini çevreden yalıtan hücrenin ortaya çıkışı olduğunu biyoloji söylüyor; her türlü sıcak insan ilişkisinin aşağı yukarı aynı şeyi yaptığını da ben söylüyorum. Birbirine dönersin! İki insan birbirine döner! Bu bakışlarla olur ya da aynı yerde susmayla örneğin, en basit biçimde. Sonra, öyle birbirine dönük kendi dilini yaratırsın."

"Uzağımızdaki her şey biraz olağanüstüdür, olduğundan biraz daha fazladır."

"En büyük ahlkasızlık, demiştim kendi kendime, bir aşkı yaşamamaktır. Hayatı mümkün olan en geniş haliyle yaşamak gerekir, demiştim."

"İp üstünde yürümenin tehlikesi ve hazzı. Tahin ile pekmez gibi Çetin, karışınca güzel oluyordu. Acı çekiyordum ama acı çektiğim için mutluydum, çünkü Nihal vardı, yanımızdaydı. Üniversitedeki son yılı olması, bitirince ağabeyinin ayarlayacağı bir yüksek lisans programı için Amerika'ya gidecek olması içimi burkuyordu ama daha aylar vardı. Üstelik Güneş de bir gün patlayıp Dünya'yı yutacakmış, buna ne buyrulur!"

"Yaşadığım her şeyi bir karınca gibi yuvarlaya yuvarlaya ona taşımayı düşünüyordum hâlâ, kış için, o bitmek bilmez kış için ve önümüzdeki kışlar için, turşu kurmadan, reçel yapmadan, masal anlatmadan çıkaramayacağımız kışlar için..."

"Çetin, askerliğin sırasında yazdığın tek mektubu kendine has bir biçimde şöyle bitiriyordun: 'Dostum, her şeyin farkında olduğun için mi yalnız ve mutsuzsun? Seninle anlaşılmaz bir uyumumuz var. İnsanlar böyle durumlar için kan kardeşliği, arkadaşlık, hötörötöflük gibi isimler takıyorlar.' Ne güzel, ne kadar sana özgü bir bitiriş! Birden parlayan, söyleyeceğini söyleyip sahne arkasına dönen zekan!"

Barış Bıçakçı (ne güzel adam)
2004