10 Eylül 2012 Pazartesi

Ankara, Mon Amour!



"Daha sonra, bu bilinene dönmenin verdiği huzura, bu benim 'insanlık durumuma' çeşitli disiplinlerin yaklaşımlarını inceledim tabii. Bana bu konuda bugün bile en gerçekçi ve tutarlı gelen yaklaşım benim bir 'Yengeç' olmamdır. Gerçi bu konuda da o zamanlar müphem bir nokta vardı. 21 Temmuz meselesi. Yani tam Aslan'a geçiş. Yani Kelebek ekine göre Aslan'sın, Ses ve Hayat mecmualarına göre Yengeç'sin. Hürriyet gazetesinden ilk o zaman soğumuştum."

"İnsan nasıl bazı kitapları çok severek okusa da, bir süre sonra neler olduğunu unutur ve o kitaptan sadece bir duygu kalırsa geriye o günden bana sadece bir duygu kaldı."

"Beklemek her geçen gün, her geçen ay ve hatta her geçen yıldan sonra daha da kolaylaşır. En zor geçen ilk altı aydır. Özlem vardır çünkü. Bir yıl sonra iş işten geçti sanılır, özlem yavaş yavaş yerini öfkeye bırakmaya başlasa da ikisi arasında gider gelir insan, en çok da onurunun kırıldığını düşünür. Sonra özlem ve öfkenin üzerine bir küskünlük bulutu gelip çöker. Yağmuru beklemeye başlarsınız, bir yağsa her şey yeniden başlayacaktır; ama yağmaz o yağmur. Bir yıl, beş yıl, on yıl... Bir de bakarsınız ki beklemek bir din, bir ibadet olmuştur, sanki onunla doğmuş gibisinizdir, adınız kadar size aittir.

Arkadaşlarınız önceleri şefkatlidir, atlatacağınızı düşünüp anlayışlı davranırlar, dinlerler, sorarlar, 'bir haber var mı?' derler. Sonra ufak ufak kızgınlıklar başlar, 'değmez unut' derler, otuzunuzda hâlâ gençsinizdir, hâlâ birileriyle tanıştırılırsınız. Nihayet bir gün onlar da bırakırlar peşinizi. Herkes nerede yaşadığınızı, ne yaptığınızı bilir, telefon numaranız da değişmemiştir; ama sizden başka hiç kimsenin bu bekleyiş için gücü kalmamıştır."


Ankara, Mon Amour!
Şükran Yiğit
İletişim Yayınları
2003

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder